Köken Araştırmalarında Yolun Başlangıcı


Amin Maalouf’un “Yolların Başlangıcı” romanını ikinci kez okuyorum. Romanı okurken son yıllarda gündemimde olan aile araştırmaları üzerine izlenebilecek yol üzerine zihnimdeki ışığın aklımı daha çok aydınlatmasına yardımcı oldu.

Roman, yalnız benim mi zihnimde yanan güçlü bir bir ışıktı yoksa yazarın üç nesil öncesinden kendisine uzanan 150 yıllık geçmişinde atalarının yaşadığı hayat izlerini bulma, ortaya çıkarma ve onlarla yüzleşme deneyiminin bizler için nasıl bir örnekleme, yol gösterme olabileceği konusu her birey için; geçmişi her kim olursa olsun bir mazi arayışında bulunan her insan için önemli olduğundan mıydı?

Kadim geçmişimiz ve kültürel gelenelerimiz insanın kendini övmesini, üstünlük, asalet atfetesini hoş karşılamaz.

Bu yüzen insanın kendisi ve ailesiyle ilgili çok detaylı bilgilere ulaşabilmesi çok zordur.

Her ne kadar köklü, güçlü kadim kültürümüz ve geçmişimizle övünsek de insanları ön plana çıkarabilecek aile araştırmaları, köken geçmişi bilimi geleneğimiz oluşmamıştır. Ancak bunda hanedan ve ülke yönetiminde söz sahibi olmuş (Çandarlı, Köprülü aileleri gibi) kişi ve aileler ayrı tutulmalıdır.

Bir insanın özellikle aile geçmişi ile ilgili detaylı bilgiye sahip olması bir hayli zordur. En yaşlılarımıza sorsak bile sözlü olarak anlatabilecekleri şeyler ancak üç nesil geriye gidebilir. Daha ötesi yoktur. İlk nüfus sayımının 1842 tarihinde asker nüfusunu öğrenmek amacıyla yapıldığını düşünecek olursak bireysel aile bilgilerimizi çok eskilere götürebilmek neredeyse imkansızdır!

O da sözlü aktarımla mümkün olabilir. Hanedan ailesinden, ya da önemli bir bürokrat veya paşa ailesinden değilseniz ya da müverrihler dolaylı da olsa iyi kötü hakkınızda bir şeyler yazmadıysa veya atalarınızdan hatıra türü bir şeyler kalmadıysa üç nesil ötesini bilmeniz çok da mümkün olmayacaktır.

Türklerin kendilerinde bahsetmeleri, birey olarak ön plana çıkmaları asırlarca hoş görülmemiştir. Hatta kimlikleri, isimleri bireysel olağanüstü başarılarına bağlı olarak belirlenmiştir. Doğan çocukların isimleri gösterecekleri başarıya göre belirlenmekte ve daha çok elde ettiği başarıya göre adlandırmalar yapılmaktadır. Bir anlamda lakap olarak günümüze kadar gelen bu durum aileler için de geçerlidir. Aileler bireysel olarak değil soy, sop, sülale veya halk arasında bilinen adlarıyla, tarihten getirdikleri lakaplarıyla anılmaktaydı. Bu durum halen daha yaşatılan önemli kültürel aktarımlardan birisidir.

Türkler arasında bir insanı araştırmak için öncelikle kimlerden olduğu, sülalesi, akraba, aşiret ve lakap olarak öteden beri devam edip getirdiği özelliklerine bakılarak karar verilirdi. Anadolu’da halen devam eden bu gelenek özellikle ailenin sülalesinin ortaya çıkarılabilmesi açısından önemlidir.

Ancak yine de elimizde yazılı ve görsel materyaller olmadığı sürece kesin bilgilere ulaşmak bir hayli güçtür. Bunun birçok nedeni vardır. Öncelikle doğan çocukların nüfus defterlerine yazılması geleneği çok sonraları başlamıştır.

Avrupada doğan çocukların vaftiz edimesi, kilise vaftiz defterine yazılması, vaftiz eden kişi tarafından kaydedilmesi gelenek ve hatta zorunluluk olduğundan aile şeceresini çıkarma ihtimali bizlere göre daha yüksektir. Bizde ise çocuk medreseye, askere gittiyse, bürokrat olduysa ya da herhangi bir hukuki durumda şahit, davalı, davacı gibi durumlarla karşılaştıysa ancak kadı sicil defterlerinde isim ve lakabına rastlamak mümkün olabilmektedir.

Türkler arasında aile tarihlerini bulmak eğer elinizde sağlam bilgi, belge, hatıra, fotoğraf vb. bulunmuyorsa çok zordur. Aileden birileri önemli görevlerde bulunmadıysa bunun çok da mümkün olmayacağını bilmemiz gerekir.

Aileleri araştıranların yapacağı ilk şey daha çok sözlü anlatımlardan yola çıkarak aileler hakkında varolan bilgileri derlemekle yola başlamaları gerekir.

Mesela bizim aile lakap olarak “Menyeli” olarak biliniriz. Ulaşabildiğimiz en eski geçmişimiz babamın dedesi, büyük dedem Mehmet’in Menye’den Akviran köyüne gelip yerleşmesi, Hacı Osman Ağa’nın kızı ile evlenmesiyle başlayan bir geçmişe kadar gidebilmemiz sözlü olarak mümkün olabilmektedir. Daha öncesine gidebilmek için büyük dedemiz Mehmet’in Menye’deki (Gökçeören) kardeşlerine, akrabalarına, sülalesine bakılması gerekmektedir. Bunun için Kula nüfus, tapu kayıtları, tapu tahrir defterleri ya da şeriye sicillerine bakmak ilk akla gelen yollardandır.

Konuyu araştırabilmek için uzman olmak ve ciddi zaman ayırmanız gerekecektir. Böyle bir araştırmayı yapabilmek için üniversitede tarih eğitimi almanız, Osmanlı iktisat, müesseseler tarihi ve Osmanlı Türkçesini bilmeniz gerekmektedir.

Demem o ki Türkiye’de aileniz hakkında detaylı bilgiye sahip olabilmek için zaman, uzamanlık ev para gerekmektedir.

Amin Maalouf bu konuda şanslı bir Osmanlı vatandaşının torunlarındandır. Dedeleri Lübnanlıdır. Bir yanı Türk olan Hristiyan Maruni kökenlidirler. Ailesinden kalan mektup fotoğraf ve bazı hatıra bilgilerini “Yolların Başlangıcı” romanını bir anlamda yazarın kökenlerini ortaya çıkarma mücadelesinin romanı olarak da okumak mümkündür.

Bizde ise bırakın sıradan ailelerin romanlarını yazmak ve araştırmalarını yapmak Türk tarihine damga vurmuş kişi ve ailelerle ilgili elimizde çok fazla bilgi bulunmadığı ve bu alanda çok fazla mesai harcanmadığı için yeterince araştırmalar yapılabilmiş değildir!

Naci YENGİN, TARSAM Başkanı (tarihistan.org)


MANŞET XƏBƏRLƏRİ