Amin Maalouf’un Anlatımıyla Sabetay Sevi


Birkaç haftadır konu Amin Maalouf’la devam ediyor. Bu yüzden yazıyı biraz daha derinleştirmek gerekiyor. Günler, geceler, hatta haftalarımı alır Amin Maalouf hakkında okumalarım. Ne de olsa dedeleri Türk vatandaşı.

2000’li yıllarda dan itibaren okur ve yazarım Maalouf’la ilgili. Yanlış hatırlamıyorsam ilk olarak Semerkant romanı başlamıştım okumaya. Herkesin elinden ve dilinden düşürmediği romanı Semerkant ve diğer romanlarıyla ilgili makalelerim yayınlanmıştı.

Semerkant romanını okuyan insanların çoğunluğu romanda alttan alta Selçuklu Devleti ve Türk düşmanlığı yapıldığını, en azından Türk algısının tarihi gerçeklerle bağdaşmayacak denli taraflı anlatıldığını kabul eder. Biz de Amin Maalouf’un oryantalist bakışı üzerine o yıllarda yayınlanan bazı dergilerde bir makaleler yazmış ve yazarın Türklere karşı bakışını dikkat çekmeye çalışmıştık. Hatta makalemizi 2025 yılında yayınlanan “Türkiye’de Ulus Devletin Dinamikleri” kitabımızda da yer vermiştik. Sizin anlayacağınız çeyrek asırdır Amin Maalouf’u tanıyor ve takip etmeye çalışıyorum.

10 Nisan 2025 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir haberde Amin Maalouf’un da adı geçince dikkat kesildim. Arzu Çakır Morin imzalı haber Osmanlı hanedan torunlarından Fransa’da yaşayan gazeteci-yazar Kenize Murad’a “Fransa Onur Nişanı” verilmesiyle ilgiliydi ve ödül takdimini Amin Maalouf yapmıştı.
Yazı her ne kadar doğrudan Amin Maalouf’la ilgili olmasa da aklıma Maalouf’un “Yüzüncü Ad” romanında detaylı bir şekilde İzmir’de başlayan ve kendisini Kral Mesih ilan eden Sabetay Sevi’yi getirdi.

Günümüzde hala varlığını sürdüren Sabetaycılık hareketinin başlatan Sabetay Sevi’nin İzmir’de Agora girişinde İki Çeşmelik Caddesi üzerinde bulunan evi restore edildi.

Sabetay Sevinin hayatı kısaca şöyledir:

“1626 yılında İzmir’de doğmuştur ve doğum tarihi Yahudi inancında Mesih’in doğum günü olarak belirtilmektedir. 1648 yılında Doğu Avrupa’da yaşanan Yahudi katliamı, Yahudilerin Sufi inancında yer alan Mesih’in dünyaya tekrar gelişini beklemeye itmiş, bu dönemde kendisini Yahudilerin kurtarıcısı ve Mesih olarak ilan eden Sabetay Sevi, müritleri tarafından “Efendimiz” anlamına gelen “Emire” sıfatına layık görülmüştür. Bunun üzerine hahamlar, Sabetay Seviyi İzmir’den kovmuşlardır. Ancak Sabetay Sevi’nin müritleri gün geçtikçe çoğalarak Osmanlının sınırlarını aşarak tüm Avrupa ülkelerinden müritler kazanmaya devam etmiştir.

Sabetay Sevi, daha sonra 1665 yılında İzmir’e geri döndüğünde Yahudi nüfusunun büyük bir çoğunluğu, hatta bazı Hıristiyan ve Museviler de kendisini Mesih olarak görüyorlardı. ”

“Sabatay Sevi’yi İzmir’den İstanbul’a getirterek Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’nın da içinde bulunduğu bir mecliste sorguladı. Çanakkale Boğazı’nda bugünkü Kilitbahir Kalesi’ne hapsedildi. Sabatay’ın hapsedilmesi taraftarları arasında büyük heyecana yol açtı; Osmanlı toprakları dışından gelenlerle beraber harekete katılanların sayısı hızla arttı ve olaylar kontrolden çıkmaya başladı. Bunun üzerine Sabatay, Edirne’ye getirilerek 17 Eylül 1666 tarihinde padişahın gözetiminde padişahın hocası Vanî Mehmed Efendi ve Şeyhülislam Minkārîzâde Yahyâ Efendi tarafından sorgulandı ve sonuçta kendisinden İslâm’ı benimsemesi istendi. Yahudi hukukunda yer alan hayatın ölüme tercih edilmesi prensibinden hareketle Sabatay müslüman olmayı kabul etti ve Aziz Mehmed adını aldı.”

Maalouf’un “Yüzüncü Ad” romanında İzmir’de Sabetaycıların başlattığı isyan ve Sabetay Sevinin son peygamber olduğu inancı üzerine gelişen olaylar detaylı bir şekilde anlatılırken düşünmeden edemiyor insan. Hangi inanç ve ideolojiden olursa olsun hurafeler, cehalet millet ve inanç ayırımı yapmadan kısa zamanda herkesi etkisi altına alabiliyor.

Aynı konuya devam edeceğiz...

10 Nisan 2025-6 Mayıs 2025; tarihistan.org
Naci YENGİN - TARSAM Başkanı


MANŞET XƏBƏRLƏRİ