Köken Araştırmaları: II


Baba atamız Hüseyin Yengin (1912-1982)

3 Haziran 2025 tarihinde yayınlanan “Köken Araştırmalarında Yolun Başlangıcı” yazımdan sonra neredeyse hiç görüşmediğim, isimlerini, dedelerinin, ninelerinin bizim akrabamız olduğunu çok sonraları öğrendiğim insanlar aradı!

Arayanlar kim olduğunu, kimlerden olduklarını, hangi sülaleye dayandıklarını hatırladıkları, duydukları kadarıyla anlatmaya çalışıyordu. Ancak hiçkimse kim olduğu kimlerden geldiği, hangi boy, hangi soy, hangi kabileye ait olduğunu kesin olarak kanıtlayamıyordu! Hatta üç kuşak öncesini bilenlerin sayısı sınırlıydı. İnsanlar en çok dedesini ya da dedesinin babasının adını söyleyebiliyorlar. Daha geriye gitmeleri onlar için neredeyse imkansız.

İnsanların kökenlerini merek etmesi kadar insani bir merak olamaz. Hele hele yaş almış insanların kim oldukları, ailesi, soyu, sopu hakkındaki merakları daha da fazladır. Ancak gelin görün ki meraklarını giderebilecek resmi kayıtlar ya yetersiz ya da hiç yok. Bu durumda ilk akla gelen seçenek nüfus kayıtlarına bakmaktır. Türkiye’de nüfus kayıtlarında yer alan bilgilerle de çok fazla geriye gitmek mümkün değil.

Türkiye’de ilk nüfus sayımının 1842’de askeri amaçlı yapıldığı düşünülecek olursak geçmişe yönelik araştırma yapmak bir hayli zordur.

Batı Anadoluya ilk Türk yerleşimlerinin daha önce Lidya ve Roma medeniyetlerinde de yerleşim yeri olarak kullanılan köy ve kentlere yapıldığını söylemek mümkündür. Özellikle ören, viran adıyla (Akviran, Akören, Karacaören, Kızılören vb.) hala varlığını sürdüren yerleşim yerlerinin eski medeniyetler tarafından da kullanılan yerleşim yerleri olduğunun en önemli kanıtı bölgelerde bulunan Lidya ve Roma dönemlerine ait kalıntılardır. Türklerin yerleşmiş oldukları eski yerleşim yerlerine dair bir başka kanıt ise Batı Anadolu’nun nisbeten sakin ve yerli halklarının Bizans’la aralarının açık olması, Anadolu’ya ilk gelen Kolonizatör Türklerine karşı hoşgörülü olmalarıdır.

Batı Anadolu’da Bir Türk Yerleşim Örneği: Akviran Köyü” başlığıyla 2013’te ‘Krallardan Efelere Salihli” sempozyumunda sunduğumuz tebliğde de ifade ettiğimiz şekliyle Batı Anadolu’da ilk Türk yerleşim yerlerine örnek olarak gösterilebilecek Antik Çağdan günümüze kadar varlığını devam ettiren, Beylikler döneminde Selçuklu ve Saruhan Beyliği ile Türkleşen Adala Kazasına bağlı Akviran (Akören), Mendehorya (Kemaliye), Menye (Gökçeören), Kenger, Adala’yı kuran Türklerin aynı boy ve aynı silsileden geldiğine dair görüşün güçlü olduğu yönündedir.

Adlarını Litolojik Özellikler ile Toprak Özelliklerinden Alan Köyler” makalesinde de bahsi geçen Akviran Köyü’nün Roma ve Helenistik döneme ait bir yerleşim yeri olduğu kesinleşmiş görünmektedir.

Verilen köylerden Akviran köyü, Roma ve Helenistlik döneme ait eski bir yerleşim yeridir. Viran ve ören kelime olarak “harabe, virane, kalıntı, yıkıntı” anlamına gelmektedir. Akören köyünün adlandırılmasında köyün jeolojik yapısının önemli rol oynadığı söylenebilir. Köyde en fazla bulunan kayacın mermer olması ve burada bulunan tarihi kalıntıların da genellikle mermerden yapılması köyün Akören (Akviran) olarak adlandırılmasında etkili olduğu muhtemeldir.[1]

Söz konusu Akviran, Mendehorya, Menye, Kenger ve Adala gibi ilk Türk yerleşimlerini kuranların kendilerini ‘Türk’ olarak adlandırırken daha sonradan bölgeye gelen Türklere ‘Yörük’, ‘Türkmen’ gib isimlerle adlandırmaları halen devam etmektedir. Bu adlandırma ayırımının yapılmasında iki durum söz konusudur. Söz konusu yerleşim yerlerinde yaşayan insanlar bölgeye gelip yerleşen ilk Türkler olabilir. Ya da bölgenin Türklerin eline geçmesinden sonra Türkleşen yerli halkın kendilerini müslüman yerine Türk olarak adlandırmış olmaları mümkün müdür?

Ancak burada bahsi geçen yerleşim yerlerinde yaşayan insanlarla ilgili üzerinde durulması gereken önemli hususlardan birisi folklorik özelliklerinin kadim Türk folklorik özelliklerine ne derece uyum gösterdiği, benzeştiği ve lengüistik yapılarının eski Oğuz Türkçesine, Türkistan’da halen kullanımda olan bazı kelime kalıpları, deyimler ve alet isimlerinin benzeşip benzeşmediğine bakmak gerekir.

Yaptığımız incelemeler ve Özbekistan eski hükümdarı Emir Alim Han’ın çocuk ve torunlarıyla yaptığımız görüşmelerden, eski Oğuz Türkçesinin Anadolu’da ilk örneği olarak kabul edilebilcek Yunus Emre’nin Risalet’ün Nushiye (Nasihatlar Kitabı) nüshalarında geçen ifadelerden, Azerbaycan’da kullanılan ifadelerden vb. çıkaracağımız sonuç özellikle Anadolu’da ilk Türk yerleşim yerlerinde kullanılan ve tam manasıyla terk edilmemiş, yaşayan folklorik özellikler, konuşma dilinin Türkistan coğrafyasında kullanılan dille benzeşmesi, Anadolu’da yaygın olarak yaşayan ve çoğunlukla Türklüğünü güçlü bir şekilde devam ettiren Karakeçililerin konuşma ve folklorik özelliklerinin benzeştiği gerçeğidir.

Gerek Adala Kazası temettü defter kayıtları, tapu tahrir defterleri, sicil defterleri, şer’iye sicilleri, gerekse Adala nüfus kayıt defterlerinin ortaya çıkmasıyla Adala’ya bağlı köy ve kasaba yerleşim yerleri insanlarının sosyo-ekonomik durumları net olarak anlaşılabilecektir.

Naci Yengin

TARSAM ( Tarih Stratejik Araştırmalar Merkezi), [email protected]


MANŞET XƏBƏRLƏRİ