İnsanlar ve devletler idealler üzerine inşa edilir. Milletlerin yaradılış gayesinde idealler ön plana çıkar. Bazıları kurgulanmış da olsalar millet ve devletlerin hayatında ülküler önemli yere sahiptirler.
Türkler kadar idealleri için yaşayan başka bir millet var mıdır çok tartışılır. Daha çok bağımsızlık ve vatan için verilen büyük mücadeleler, büyük ülkülere sahip milletler için derin anlamlar taşır.
Türklerin tarih boyunca idealleri isimlendirmeler farklı olsa da içerik ve derinlikleri itibarıyla aynı kalmıştır.
Türk dünyası içinde Türkçülük yapmak garipsenecek bir durum gibi görünse de tarih boyunca boğulmak istenen Türkler arasında Türkçülük fikri zorunlu sebeplerden doğmuştur.
Günümüzde Türkiye, Macaristan, Özbekistan, Azerbaycan... Kırgızistan, Türkmenistan, Kırım, Kerkük,… Türklerinin Türkçülük yapması sadece ideolojiyle açıklanamaz. Türkçülük hayata ve dünyaya karşı bir duruşu gösterir. Türkçülük-Turancılık bir anlamda Türklerin var olma ve yaradılış felsefesinin tezahürü olarak bugünlere gelmiştir.
Türkiye dışında kalan Türk coğrafyalarında Türkçülük XIX. ve XX. Yüzyılda bağımsızla eş olarak görülmekteydi. Ancak Türkçülük düşüncesinin Türk Devletleri Teşkilatının kurulmasıyla birlikte amaç ve kapsamı değişmiş, Türkler için evrensel bir düşünce haline gelmiştir.
Osmanlı Devleti’nin son döneminde daha sistematik hale gelen Türkçülük düşüncesi Türk dünyasında yaşanan siyasi gelişmelere paralel olarak bir ülkü haline gelmiştir. Ancak günümüz Türkçülüğünün ideolojiler üstü evrensel bir Türk dünyası öngörmesi açısından yeni bir açılım kazandığını göstermektedir.
Türk dünyasında Türkçülük her ne kadar Türkiye dışında yaşanan gelişmelerin etkisiyle ortaya çıkmış olsa da ideolojik anlamda düşüncenin ortaya çıkmasında İsmail Gaspıralı, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Erol Güngör, Mehmet Emin Resulzade, Münevver Kari, Nihal Atsız gibi düşünür ve eylem adamlarının etkisi büyüktür.
Türk dünyasında yaşanan yeni gelişmeler ve uluslararası sistemin dayatmaları karşısında Türkçülüğün amaç ve kapsamasını siyasi bir partiye indirgeyerek sadece iktidara gelme düşüncesi olmadığı, olmaması gerektiği ortadadır.
1990'lı yıllara kadar Türkçülük düşüncesi ile 1990 sonrası SSCB’nin dağılmasıyla farklılaşan yeni bir Türkçülük -Turan düşüncesi mevcuttur.
Bağımsızlıklarını kazanan Türk devletleri ve halen özerk statüdeki Türk topluluklarının Türk Devletleri Teşkilatı’nda temsil ediliyor olmaları Türkçülük düşüncesinin evrensel bir sürece girdiğini göstermektedir.
Özellikle Türkiye’deki Türkçülük düşüncesi 1990’lı yıllara kadar Türk dünyasındaki Türklere karşı yapılan zulümlerle karşı çıkarak güçlenmiştir. Türk dünyasında ise milli ve dini baskı ve yıldırma politikaları özellikle Azerbaycan’da Turan düşüncesinin güçlenmesine, Kırım, Karabağ, Kerkük, Doğu Türkistan (Uygur), Özbek, Kırgız, Türkmen, Macar, Kazak milli hareketlerinin gelişmesinde etkili olmuştur.
Günümüzde Türkçülük düşüncesinin Türk Devletleri Teşkilatı eliyle evrensel Türklük-Turancılığa dönüşmesinin ilk adımı Türk devlet ve toplulukları arasındaki kültürel engelleri en aza indirmek ve ortak alfabeye geçmek olmalıdır. Bu amaçla şimdiye kadar önemli adımlar atılmış, kitaplar yazılmış pilot okullarda eğitimlere başlanmıştır. Kültürel programlar, ortak TV kanalları… Türkiye Azerbaycan Üniversitesi, Ahmet Yesevi Üniversitesi… Turan Üniversitesi bu alanda atılmış önemli adımlardır.
Türklük-Turancılık düşüncesinin gelişimini sağlamada ikinci olarak ekonomik iş birliğini güçlendirmek, ortak bankalar kurmak, sanayi ve teknolojik ortak yatırımları desteklemek, enerjide, tarımda dışa bağımlılığı azaltmak gerekmektedir. Bu sayede Türk dünyasını daha da kaynaşacak ve entegrasyona doğru önemli gelişmeler yaşanacaktır.
Türkçülük düşüncesinde din, mezhep ayrımı gözetilmez. İsmail Gaspıralı’nın özetlediği "Dilde, fikirde işte birlik" düsturu hala geçerlidir.
Türk Devletleri Teşkilatı’na bu süreçte büyük ve önemli görevler düşmektedir. Türkçülük-Turancılık düşüncesini siyasi partilerin tekelinden ve bir ideoloji şeklinde algılanmasından çıkarıp Prof. Dr. Erol Güngör gibi ayakları yere basan, kuşatıcı, ete kemiğe bürünmüş ve dünyaya şamil yaşanabilir bir düşünce ve hayat modeli haline getirmek gerekir.
Türkçülük düşüncesinin entelektüellere her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır. Hamaset yüklü, günübirlik, genel geçer salon Türkçülüğü Türkçülüğün önündeki en büyük engellerden birisi olabilir. Türkçülüğün dünyayı tanıyan ve her yönden yetişmiş entelektüellere ihtiyacı vardır.
Günümüz Türkçülük düşüncesinin siyasî ve kültürel olarak eleştiriye henüz açık değildir. Uluslararası Türkçülük düşüncesinin eğitim, dil, ekonomi, devlet, kültür; insan yetiştirme konusunda teorik de olsa ortaya koyabilecekleri bir modelleri üzerinde kafa yormak gerekir.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın üst kimliği olarak benimsenen Türklük düşüncesinin Batı, ABD, Çin ve Rusya’nın ortaya koyduğu modellere karşı özgün, pratiği olan, insan hakları ve hukuk değerlerine bağlı olarak hareket etmesi ve bu pratiğe uygun kanun ve uygulamaları ortaya koyması beklenir.
Naci YENGİN/ www.tarihistan.org/
Tarih Stratejik Araştırmalar Merkezi (TARSAM) Başkanı